19 Ekim 2013 Cumartesi

Nazan Bekiroğlu, ben ve Mimoza Sürgünü!

Nazan Bekiroğlu'nun son kitabı 'Mimoza Sürgünü'

Edebiyatımızın naif kalemidir Nazan Bekiroğlu,

Eminim önce okurları sonrasında da onu tanıyan herkes,”O sakın kırılmasın, hiç üzülmesin” ister.. Yüz ifadesinden mi yazdıklarından mıdır bilinmez.

Benim bu güzel ve güzel yürekli kadınla hikayem ise İstanbul İletişim’i bitirmeden önce Trabzon KTÜ’de geçen 3 yıllık hayatımda başladı. Evet, kendisi hocamdı. O zamanlar çoğumuz tanımıyorduk ismi dışında. Kitaplarını dahi okumuşluğumuz yoktu. Bir gün dersimize geldi. O da ne, ne kadar güzel bir kadın! Yüzünü mü saçlarını mı, mor elbisesini mi inceleyelim bilemedik. Sonrasında konuşmaya başladı, kendini tanıttı ve hepimizi içine nereden geldiği belli olmayan bir huzur doldu. Nazan Hoca’mızdı artık bizim. Ses tonuyla, Türkçe’siyle anlattıklarıyla dersi hiç bitmesin istiyorduk. Yanlış hatırlamıyorsam Salı günü sabah saatiydi dersi. Çoğumuz koşa koşa geliyorduk.

Bir gün 5 dakika geç girdiğim sınıfta en ön sıranın üstüne oturmuş kitap okuyordu. Sınıfta çıt yok. Sait Faik’in “Havuzbaşı” öyküsüydü okuduğu. Çaprazına oturdum ve ben de dinlemeye başladım. Beyazıt Meydanı’ndaki bu iki köylünün diyaloğunu o olağanüstü diliyle nasıl okuyordu? Aynı gün dersten çıkışta hemen gidip Sait Faik’in Havuzbaşı öykü kitabını aldım. Kitabın ilk hikayesiydi Havuzbaşı. Okuyordum ama kulağımda hep Nazan hocanın sesiyle. Gözlerim yazının üzerinde gidip geliyor ama aslında Nazan hoca okuyordu. Bir süre sonra İstanbul Üniversitesi’ne geçtim. Kitabı aldım, bir ders çıkışı 5 dakikamı ayırarak rektörlüğün önüne oturdum. Kitabı açtım. Yine kulaklarımda o ses. İşte tüm Türkiye’yi yazdıklarıyla kendisiyle bağ kurduran bu kişi, bende de böyle bir iz bıraktı.

Öğrencilerinin ismini ezberleyememekten şikayet eder Nazan hoca. Muhtemelen beni de hatırlamaz. Ama o gün bugündür hep aklımdadır. Şimdilerde yeni kitabı çıktı. Mimoza Sürgünü. Timaş Yayınları'ndan. Gazeteye gönderdiler, kitap elime geçti. Hemen okudum. 278 sayfa yoğun tempoda çalışan benim için 3 güne sığdı. Takipçileri bilir, yazıların çoğu Zaman Gazetesi'nde de yayımlandı.

Deneme türündeki bu eserde Nazan hoca kısa kısa anlatılar sunuyor. Ve ne büyük şans ki onun sesinden en az bir öykü dinlemiş ben için bütün kitabı tekrar benim için okuyormuş gibi hissediyorum.Neler yok ki “Mimoza Sürgünü”nde.. Savaş, aşk, ortaokuldaki 6 yıllık sınıf arkadaşına duyduğu özlem, Kudüs’e olan tarifsiz sevgisi, Lale Devri, bir çiçeğin bir devre nasıl ismini verdiği, gecekondu hayatındaki samimiyetin koruma altına alınma gerekliliği, Tolstoy, Dostoyevski ve bunlarla buluşma anı.

Dostoyevski’den bahsetmişken kısa bir anım daha.. Nazan hoca yazmaya çok önem veriyordu. Patavatsız bir cümle değil benimkisi, illa edebi alanda olmasına gerek yok. Hayatın her anında. Öyle ki vize sınavlarımızdan bir tanesini yazılı sınav olarak yapmamış, tuttuğumuzu deftere bakar notlandırmıştı. Hepimizi sırayla çağırdı, dönem boyunca neler yazdığımızı, nasıl yazdığımızı tek tek inceledi. Notunu verdi. Derslerden birinde kitap okurken notlar almamızı söyledi ve yine unutmayacağım cümlelerden birini ekledi: “Bir edebiyat profesörüyüm. Dostoyevski’i sayısız kez okudum. Fakat her kitabını hala okuduğumda notlar alıyorum”

İşte ben de bundan sonra notlar almaya başladım. Küçük bir deftere notları geçirdim. Her kitabın bende bıraktıklarını İstanbul kapaklı bu defterime yazarım. Fakat “Mimoza Sürgünü”ne not yetiştiremedim. ,

Yarısından sonrasını 2.okuyuşum için notlandıracağım. Öyle ki hiçbir cümleden kopamıyorsunuz. Tek bir kopyası olan ve sadece kendisi için olan yazılarından kitaplaştırma sürecinde nasıl koptuğu, okuduğu kitaplardaki birbirine benzeyen ve çok fazla ön plana çıkmayan ‘silik karakterleri’söylenecek sözün bittği zaman başlayacak olan ‘ah’ı, İran’ı, Suriye’yi, evindeki ‘sinek’ ile tatlı kapışmasını okuyacaksınız bu kitapta. Hem de en stresli anınızda sizin için bir terapi olacak. Daha da karmaşık hale gelen bizi günden güne fazlasıyla tüketen bu dünyada ‘Neden’ sorusunu daha sık sormaya başladığınızda Nazan hoca size gereken açıklamayı yapacak; “Evrende hiçbir şey olup bitmiyor. Sürekli tekrarlanıyor. Her şey her an yeniden yaratılıyor. Zaman çizgi gibi ilerlemiyor. Dönüyor, bükülüyor. Nokta oluyor!”