Nazan Bekiroğlu'nun son kitabı 'Mimoza Sürgünü' |
Edebiyatımızın naif kalemidir Nazan Bekiroğlu,
Eminim önce okurları sonrasında da onu tanıyan herkes,”O
sakın kırılmasın, hiç üzülmesin” ister.. Yüz ifadesinden mi yazdıklarından
mıdır bilinmez.
Benim bu güzel ve güzel yürekli kadınla hikayem ise İstanbul
İletişim’i bitirmeden önce Trabzon KTÜ’de geçen 3 yıllık hayatımda başladı.
Evet, kendisi hocamdı. O zamanlar çoğumuz tanımıyorduk ismi dışında.
Kitaplarını dahi okumuşluğumuz yoktu. Bir gün dersimize geldi. O da ne, ne
kadar güzel bir kadın! Yüzünü mü saçlarını mı, mor elbisesini mi inceleyelim
bilemedik. Sonrasında konuşmaya başladı, kendini tanıttı ve hepimizi içine
nereden geldiği belli olmayan bir huzur doldu. Nazan Hoca’mızdı artık bizim. Ses
tonuyla, Türkçe’siyle anlattıklarıyla dersi hiç bitmesin istiyorduk. Yanlış
hatırlamıyorsam Salı günü sabah saatiydi dersi. Çoğumuz koşa koşa geliyorduk.
Bir gün 5 dakika geç girdiğim sınıfta en ön sıranın üstüne
oturmuş kitap okuyordu. Sınıfta çıt yok. Sait Faik’in “Havuzbaşı” öyküsüydü
okuduğu. Çaprazına oturdum ve ben de dinlemeye başladım. Beyazıt Meydanı’ndaki
bu iki köylünün diyaloğunu o olağanüstü diliyle nasıl okuyordu? Aynı gün
dersten çıkışta hemen gidip Sait Faik’in Havuzbaşı öykü kitabını aldım. Kitabın
ilk hikayesiydi Havuzbaşı. Okuyordum ama kulağımda hep Nazan hocanın sesiyle.
Gözlerim yazının üzerinde gidip geliyor ama aslında Nazan hoca okuyordu. Bir
süre sonra İstanbul Üniversitesi’ne geçtim. Kitabı aldım, bir ders çıkışı 5
dakikamı ayırarak rektörlüğün önüne oturdum. Kitabı açtım. Yine kulaklarımda o
ses. İşte tüm Türkiye’yi yazdıklarıyla kendisiyle bağ kurduran bu kişi, bende
de böyle bir iz bıraktı.
Öğrencilerinin ismini ezberleyememekten şikayet eder Nazan
hoca. Muhtemelen beni de hatırlamaz. Ama o gün bugündür hep aklımdadır.
Şimdilerde yeni kitabı çıktı. Mimoza Sürgünü. Timaş Yayınları'ndan. Gazeteye gönderdiler, kitap elime geçti. Hemen
okudum. 278 sayfa yoğun tempoda çalışan benim için 3 güne sığdı. Takipçileri bilir, yazıların çoğu Zaman Gazetesi'nde de yayımlandı.
Deneme türündeki bu eserde Nazan hoca kısa kısa anlatılar
sunuyor. Ve ne büyük şans ki onun sesinden en az bir öykü dinlemiş ben için
bütün kitabı tekrar benim için okuyormuş gibi hissediyorum.Neler yok ki “Mimoza
Sürgünü”nde.. Savaş, aşk, ortaokuldaki 6 yıllık sınıf arkadaşına duyduğu özlem,
Kudüs’e olan tarifsiz sevgisi, Lale Devri, bir çiçeğin bir devre nasıl ismini
verdiği, gecekondu hayatındaki samimiyetin koruma altına alınma gerekliliği,
Tolstoy, Dostoyevski ve bunlarla buluşma anı.
Dostoyevski’den bahsetmişken kısa bir anım daha.. Nazan hoca
yazmaya çok önem veriyordu. Patavatsız bir cümle değil benimkisi, illa edebi
alanda olmasına gerek yok. Hayatın her anında. Öyle ki vize sınavlarımızdan bir
tanesini yazılı sınav olarak yapmamış, tuttuğumuzu deftere bakar
notlandırmıştı. Hepimizi sırayla çağırdı, dönem boyunca neler yazdığımızı,
nasıl yazdığımızı tek tek inceledi. Notunu verdi. Derslerden birinde kitap
okurken notlar almamızı söyledi ve yine unutmayacağım cümlelerden birini
ekledi: “Bir edebiyat profesörüyüm. Dostoyevski’i sayısız kez okudum. Fakat her
kitabını hala okuduğumda notlar alıyorum”
İşte ben de bundan sonra notlar almaya başladım. Küçük bir
deftere notları geçirdim. Her kitabın bende bıraktıklarını İstanbul kapaklı bu
defterime yazarım. Fakat “Mimoza Sürgünü”ne not yetiştiremedim. ,
Yarısından
sonrasını 2.okuyuşum için notlandıracağım. Öyle ki hiçbir cümleden
kopamıyorsunuz. Tek bir kopyası olan ve sadece kendisi için olan yazılarından
kitaplaştırma sürecinde nasıl koptuğu, okuduğu kitaplardaki birbirine benzeyen
ve çok fazla ön plana çıkmayan ‘silik karakterleri’söylenecek sözün bittği
zaman başlayacak olan ‘ah’ı, İran’ı, Suriye’yi, evindeki ‘sinek’ ile tatlı
kapışmasını okuyacaksınız bu kitapta. Hem de en stresli anınızda sizin için bir
terapi olacak. Daha da karmaşık hale gelen bizi günden güne fazlasıyla tüketen
bu dünyada ‘Neden’ sorusunu daha sık sormaya başladığınızda Nazan hoca size
gereken açıklamayı yapacak; “Evrende hiçbir şey olup bitmiyor. Sürekli
tekrarlanıyor. Her şey her an yeniden yaratılıyor. Zaman çizgi gibi
ilerlemiyor. Dönüyor, bükülüyor. Nokta oluyor!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder