30 Aralık 2013 Pazartesi

Henüz on yedi yaşında...



Henüz on yedi yaşında... İsmi bile insanı hüznün ortasına düşürmeye yetiyor… Edebiyatımızın en önemli isimlerinden Ahmet Mithat Efendi’nin bu muhteşem eseri.. O dönemde yaşamış biri, bir gazeteci, bir yazar nasıl olur da bir hayat kadınını hayatını yazmayı düşünür diye sormadan geçemiyor insan.

Kapı Yayınları müthiş bir işe el attı ve Türk Klasikleri’nin bir bölümünü yeniden yayımladı. Hem de Selim İleri’nin sunuşuyla. Eylül, Şehir Mektupları, İntibah gibi (belki de 100 temel arasında olması münasebetiyle) gibi bilinen eserlerin yanı sıra Ahmet Mithat Efendi’nin çok da ‘popüler’ olmayan bu kitabı da dizinin içinde yer alıyor. 

Roman tarzında kaleme alınan bu eserde Ahmet Efendi ve arkadaşı Hulusi, Beyoğlu’nda güzel bir akşam geçirdikten sonra şiddetli yağmura yakalanır. Evlerine gidemeyecekleri anlaşılınca da, araba aramaya başlarlar. Fakat bulamazlar. Otellerin son olarak akşam saat 6’dan müşteri kabul etmemeleri akıllarınca gelince çareyi geneleve gitmekte bulurlar. Deli dolu Hulusi’nin amacı farklı olsa da Ahmet Efendi sadece dışarıda kalmamak için buraya gelir. Kendisine Kalyopi adından bir Rum kızı verilir. Henüz on yedi yaşında…

Tek amacı bir an önce sabah olup buradan kurtulmak olan Ahmet Efendi ile Kalyopi arasında o gece ilginç bir etkileşim yaşanır. Ve Ahmet Efendi o günden sonra her gününü genelevde geçirmeye devam eder. Ama aralarındaki asla bir aşk değildir. Kalyopi de bu genç yaşında kimseden görmediği merhameti Ahmet Efendi’den görecektir. Ahmet Efendi bir gün Kalyopi’nin ilginç hikayesine tanık olacaktır… Ondan sonrası ise tamamen değişir.

Dönemin ahlaki açıdan iyice değişen hayatını, Beyoğlu’ndaki fuhuş dünyasını gerçekçi bir anlatımla gözler önüne seriyor Ahmet Mithat Efendi… Böyle bir konuyu ele alıyor.. Hem de oldukça gerçeklikle.. Belki de en önemlisi bugünün okuruna da bu hikayeyi okutup aradan geçen bir asırlık süre zarfında kendini bir insanın nasıl kötü yola düşebileceğini, nasıl kurtulabileceğini ve o insanların iç dünyasında neler yaşadığını da düşündürterek. İşte bu da Ahmet Mithat Efendi’nin ismini neye borçlu olduğunu fazlasıyla gösteriyor bize…

23 Aralık 2013 Pazartesi

Beethoven Festivali başlangıç olsun!




Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası Türkiye için büyük bir adım attı ve 15.yılını düzenlediği Beethoven festivali ile kutladı. Klasik müziğin en büyük isimlerinden birisinin adına özel olarak düzenlenen festival 3 gün sürdü. Fakat Mart ayında Rudolf Buchbinder’le piyano sonatları etkinliğiyle İstanbullularla buluşmaya devam edecek. Umuyoruz ki bu tarz projeler için bir başlangıç teşkil eder.Tümüyle Beethoven yapıtlarına adanan festivalde ilk akşam performansıyla büyüleyen, Christian Tetzlaff, Beethoven'ın 3. Senfoni'sini ve Keman Konçertosu Op.61'i keman virtüözü icra etti. İkinci akşam Alexei Volodin, Beethoven'ın "5. Piyano Konçertosu"nu yorumladı. Bütün bu eserler arasında gözlerin programda 9. Senfoni’yi de aradı.

Dev orkestranın büyük şefi Sascha Goetzel festival mutluluğunu yaşayan ve seyirciye hissettirenlerdendi. Özellikle Missa Solemnis’in sahnelendiği son akşamki performansı hepimizi kendisine ve ekibine bir kez daha hayran bıraktı.

Borusan Kültür-Sanat Genel Müdürü Ahmet Erenli ile geçtiğimiz ay yaptığımız söyleşide festivalle ilgili “15. yıl sezonuna bir tema ararken BİFO’nun ilk sezonunda Beethoven’in öne çıktığını fark ettik. Ülkemizde de en sevilen bestecilerin başında gelen Beethoven’ı ana tema yapmamızın doğru olacağını düşündük. Bu yıldan itibaren her yıl gerçekleştirmeye karar verdik ve ilkine Beethoven Festivali dedik. Tek temalı festival yapmak zor. Bunu dünyada da az görüyoruz. Bizimki daha mütevazı bir festival olacak. İçinde koral eserler, senfoniler, konçertolar ve ilk kez bir dans projesi yer alacak. Ama yüzde yüz Beethoven Festivali ülkemizde bir ilk olacak” demişti. Erenli ve ekibi bu sözlerin hakkını fazlasıyla verdiğine böylece tanık olduk. Teşekkür ediyoruz.
Fakat Lütfi Kırdar’a adım atmadan önceki atmosferi diğer konserlerden farksız oldu. Bir ‘festival’ adı ve Beethoven’ı duyunca kapıdan içeriye girdiğimizde çeşitli sürprizlerle karışılacağımızı düşünmüştük. Ama salondan içeriye girdiğimizde orkestranın performansı bize bu düşünceden çıkmamızda yardımcı oldu diyebiliriz. BİFO’yu binlerce kez alkışlıyor ve nice 15 yıllar diliyoruz. Önümüzdeki festivalin temasını sabırsızlıkla bekliyoruz.