Henüz on yedi yaşında... İsmi bile insanı hüznün ortasına
düşürmeye yetiyor… Edebiyatımızın en önemli isimlerinden Ahmet Mithat Efendi’nin
bu muhteşem eseri.. O dönemde yaşamış biri, bir gazeteci, bir
yazar nasıl olur da bir hayat kadınını hayatını yazmayı düşünür diye
sormadan geçemiyor insan.
Kapı Yayınları müthiş bir işe el attı ve Türk Klasikleri’nin
bir bölümünü yeniden yayımladı. Hem de Selim İleri’nin sunuşuyla. Eylül, Şehir
Mektupları, İntibah gibi (belki de 100 temel arasında olması münasebetiyle)
gibi bilinen eserlerin yanı sıra Ahmet Mithat Efendi’nin çok da ‘popüler’
olmayan bu kitabı da dizinin içinde yer alıyor.
Roman tarzında kaleme alınan bu eserde Ahmet Efendi ve
arkadaşı Hulusi, Beyoğlu’nda güzel bir akşam geçirdikten sonra şiddetli yağmura
yakalanır. Evlerine gidemeyecekleri anlaşılınca da, araba aramaya başlarlar. Fakat bulamazlar.
Otellerin son olarak akşam saat 6’dan müşteri kabul etmemeleri akıllarınca
gelince çareyi geneleve gitmekte bulurlar. Deli dolu Hulusi’nin amacı farklı
olsa da Ahmet Efendi sadece dışarıda kalmamak için buraya gelir. Kendisine
Kalyopi adından bir Rum kızı verilir. Henüz on yedi yaşında…
Tek amacı bir an önce sabah olup buradan kurtulmak olan
Ahmet Efendi ile Kalyopi arasında o gece ilginç bir etkileşim yaşanır. Ve Ahmet
Efendi o günden sonra her gününü genelevde geçirmeye devam eder. Ama
aralarındaki asla bir aşk değildir. Kalyopi de bu genç yaşında kimseden
görmediği merhameti Ahmet Efendi’den görecektir. Ahmet Efendi bir gün
Kalyopi’nin ilginç hikayesine tanık olacaktır… Ondan sonrası ise tamamen
değişir.
Dönemin ahlaki açıdan iyice değişen hayatını, Beyoğlu’ndaki
fuhuş dünyasını gerçekçi bir anlatımla gözler önüne seriyor Ahmet Mithat
Efendi… Böyle bir konuyu ele alıyor.. Hem de oldukça gerçeklikle.. Belki de en önemlisi bugünün okuruna da bu hikayeyi okutup aradan geçen bir asırlık süre
zarfında kendini bir insanın nasıl kötü yola düşebileceğini, nasıl
kurtulabileceğini ve o insanların iç dünyasında neler yaşadığını da
düşündürterek. İşte bu da Ahmet Mithat Efendi’nin ismini neye borçlu olduğunu
fazlasıyla gösteriyor bize…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder