11 Mart 2014 Salı

Orhan Veli ve Nahit Hanım'ın mektupları meselesi...



Bundan tam iki yıl önce Yapı Kredi Yayınları Orhan Veli’nin kendi şiirlerini kendi sesinden okuduğu ses kayıtlarını yayımladı. ‘Beni Bu Güzel Havalar Mahvetti’ adıyla yayımlanan kitapta Orhan Veli’nin dost ortamında kaydedilen, ve banttan önceki ‘tel’ tekniğiyle okuduğu 22 adet şiiri yer alıyor.

Kız kardeşi Füruzan Hanım, bu kayıtları yıllardır saklamış. Artık zamanı geldiğini düşünmüş ve bunları yayımlama kararı almış. Bu vesileyle kendisine ulaşmış ve kayıtların öyküsünü ve benim hayatımda vazgeçilemeyen bir yerde duran Orhan Veli’yi dinlemek için kendisini ziyaret etmiştim. Bunları elbette kendime saklamayacak, haberleştirecek ve Orhan Veli sevenlerine ulaştıracaktım. Hayatımdaki en büyük şanslardan birisi Füruzan Hanım’la tanışmak, onunla Orhan Veli’yi konuşmak oldu. Gazeteye döndüm. Deşifremi yaptım ve haberi teslim ettim. O gün yazı işleri yöneticileri beni çağırdı. Röportajı çok beğendiklerini fakat Orhan Veli’nin aşk hayatıyla ilgili hiçbir şey olmadığını söylediler. Ben de ‘Orhan Veli bu. Kesinlikle magazinleştirmek istemedim. Burada konu sadece o benim için” dedim. '''Profesyonellik''' gereği, “Ama bak gazetecilik maalesef böyle şeyleri de gerektirir” yanıtını aldım. Odadan çıktım ve Füruzan Hanım’a telefon açtım.

-Füruzan Hanım, size bir soru daha sormak isterim. Aşk hayatı nasıldı Orhan Veli’nin;

Biz bunları hiç bilmeyiz. Ağabeyim böyle şeyleri bizimle konuşmazdı.

- Kadınlarla arası nasıldı?

Aşkları hakkında konuşmak istemem. Bizim aramızda böyle şeyler pek konuşulmazdı. Ama çok çapkın birisi olduğunu söyleyebilirim. 'Aşk Resmi Geçidi' şiirini Nahit Hanım diye birisine yazdığı söylenir. Ama gerçekten öyle birisi var mıydı yoksa hayalindeki kadın mıydı bilmiyorum.


O zaman düşündüklerimin arkasında durmam gerektiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Çünkü Füruzan Yolyapan’ın Nahit Hanım için, “gerçekten öyle birisi var mıydı yoksa hayalindeki kadın mıydı bilmiyorum” cümlesi aslında bu işe hiç girmek istemediğinin, bu aşkı dillendirmemek istemesinin bir kanıtıydı. İşte bunun en büyük kanıtı da Orhan Veli ile kız kardeşinin söylemek istemediği Nahit Hanım arasında yaşanan aşkın belgeleri olan aşk mektupları oldu. Yapı Kredi bir kez daha müthiş bir işe el attı. Gereken izinler alındı ve evli olan Nahit Hanım’la Orhan Veli’nin aşk mektupları sandıkların arasından ‘Yalnız Seni Arıyorum’ adıyla çıktı. Kim bilir belki de zamanı gelmişti…

Çok şiirini biliriz Orhan Veli’nin… Hepsi de hepimizin hayatında farklı yerde oturmuş kalmıştır. Her duyuşumuzda her hatırlayışımızda yine ve yeniden aynı etkiyi yaratır. Bu şiirleri ilk kim okumuş biliyor musunuz? Nahit Hanım. Ve 36 yıllık yaşamdan daha nice notları… O mektuplardan bazı anekdotlar ise şöyle;


HAKKIMDA DEDİKODU VAR MI? VARSA EN ÇOK SEN DUYARSIN…

Nahit Hanım evli. Bekar olan Orhan Veli’ye yazdığı hemen her mektubu sitem ve kıskançlık dolu. Fakat Orhan Veli’yle olan münasebeti de sanat çevresindeki isimlerin malumu. Sabahattin Ali’den Sait Faik’e kadar. Hatta yine şiirlerinden birisini gönderdiği mektupta: “Sana bu mektupta bir şiir gönderiyorum. Fakat onu kimseye okuma. Belki değiştiririm. Ankara’da aleyhimde dedikodular var mı? Varsa herhalde en çok sen duyarsın. Daha doğrusu en çok sana duyururlar…” diyor…

SENDEN KONUŞABİLECEĞİM KİMİ GÖRSEM….

Çevirdiğim her sayfanın benimle etkileşimini tarif etmem çok zor. Bu öyle bir aşk ki, ortak dostlarına Nahit Hanım’ı soran Orhan Veli o günkü mektubuna şu notu düşüyor: “….Biraz konuştuk, senden bahsettik.. Kendisiyle senden konuşabileceğim kimi görsem seviniyorum…”

Bir akımın manifestosunu yazmış, bununla birlikte edebiyat tarihine geçmiş bir şair Orhan Veli.. Fakat bu topraklarda her zaman yaptığı işin karşılığını alamama kervanında en çok yer bulanlardan birisi aynı zamanda: şair (sanatçı). Bu mektupları okurken aşka dair her şeyinizi baştan yazıyorsunuz zihninizde. Fakat öyle yerler var ki, gözler yaşarmadan da olmuyor: “Mektubumu ayın 27’sinde yazdım. Fakat parasızlık yüzünden ancak bugün atabiliyorum.” Doğumundan 100 yıl sonra bile bizleri hala derinden etkileyen Orhan Veli, şiirleriyle 100 yıl sonrasında bile dağ gibi var oluyor, fakat o dönemde yazdığı sadece bir adet mektubu parasızlık yüzünden gönderemiyor…




27 Mayıs 1947’de yine Nahit Hanım’ın ‘kapris’ diye rahatlıkla nitelendirebileceğimiz sitemlerine yanıt verirken şunları söylüyor:”.. Nasıl yaşadığını biliyorum” diyorsun. Bilmiyorsun Nahit. Bilsen böyle bir şey söylemezsin. Çektiğim sefaleti, sıkıntıları bilsen, beni bu türlü şüphelerle üzdüğün için cidden utanırsın. Bir çorap alamadığıma üzüldüğüm bir çok günlerimi sabahtan akşama aç geçirdiğim sırada….”


İSTANBUL’U DİNLİYORUM

Ve işte o şiir… 8 Mayıs 1947 tarihli mektupta, “Abidin’in son şiirimi beğendiğini söylüyorsun. Son şiir dediğin hangisi? Bildirirsen kendisine gönderirim. Eğer “İstanbul’u Dinliyorum” ise yandım demektir. Çünkü onu yeni harflerle yazmak bir mesele.....Sana bu mektupta bir daha gönderiyorum. Ama onu pek beğenmeyeceksin sanırım… (Beğenmeyeceksin dediği şiiri ise bugün şarkılar bile söz olan, sosyal paylaşım sitelerinde kişisel bilgi bölümünde yer alan işte bu şiir:

GÜN OLUR

Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi...

SADECE SENİN OLDUĞUN ŞEHİR

Nahit Hanım Ankara’da, Orhan Veli İstanbul’da… İkili çok fazla yüz yüze görüşme imkanı bulamıyor. İşte bu noktada Orhan Veli şöyle yazıyor sevdiğine; ”Benim için güzel şehir, çirkin şehir diye bir şey yok. Sadece senin bulunduğun şehir, bulunmadığın şehir” diye bir şey var…

Kız kardeşi Füruzan Hanım’la sohbetimiz sırasında ona ağabeyinin en sevdiği şiirleri sormuştum. O yanıtlardan birisi olan ‘Hürriyete Doğru’ şiiri de bu mektuplar arasında;

2 EKİM 1947

“Aile’nin son sayısında bir şiirim var. Hürriyet kelimesini tek (r) ile dizmişler. Kötü olmuş. Mamafih o haliyle bile bana mecmuanın en iyi şiiri gibi geldi. Bunu söylemek pek bana düşmez gibi ama zararı yok, yalnız sana söylüyorum.Üstelik en sevdiğim şiirlerimden biri.” Kendisi gibi kardeşinin de en sevdiği şiirlerden birisi o…

HÜRRİYETE DOĞRU

Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin
Gideceksin ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul;
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin,
Şenlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar,
Donanmalar mı?
Heeey
Ne duruyorsun be, at kendini denize:
Geride bekliyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, Her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere...
             
Orhan Veli 10 Kasım gecesi Ankara’da belediyenin açtığı çukura düşerek başından yaralandı. İstanbul’a döndü ve 14 Kasım günü arkadaşında öğlen yemeği yerken fenalaştı. O gece 23.30’da Cerrahpaşa Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Alkol zehirlenmesi denilse de otopsi sonucu beyin kanaması sonucu öldüğü açıklandı. Füruzan Hanım, çukura düştüğü günden kısa bir süre sonra yanlarına gelip bacağını açtığını ve bacağın boydan boya kan ve yara içinde olduğunu anlattı. Ağlayan gözlerle.. Aradan 63 yıl geçse de kardeş acısını ilk günkü gibi yaşarak beni günlerce etkisinden kurtulamayacağım o günü benimle paylaşarak…
Bu kitaptaki son mektup 12 Kasım 1950 tarihli. Nahit Hanım’dan ‘Orhan’a.

Nahit Hanım gönderemediği bu mektubunu bu deste içinde saklıyor:

Orhan, cevapsız mektup yazmak çok garip oluyor. Rüyamda seni gördüm. Ankara’ya gitmişsin. Sana Dora iş bulmuş. Seni acaba Ankara’da mı diye düşündüm…. Senden muhakkak mektup bekliyorum. Uzun olsun, baştan savma olmasın.. Yeni şiirlerini istiyorum. Gözlerini öperim, Nahit.

Ne güzel adamdın sen Orhan Veli.....

3 Mart 2014 Pazartesi

Oda Müziği Festivali meselesi...


III. Opus Amadeus Oda Müziği Festivali dopdolu programıyla başladı. Üç yılda dünyanın önemli orkestralarından müzisyenleri Türkiye’de ağırlayan festival, açılışı dün Berlin Filarmoni Orkestrası’nın başarılı sanatçıları ve ünlü piyanistimiz Özgür Aydın, Mozart, Mahler ve Haydn’ın eserleriyle yaptı. Oldukça da keyifliydi. Ben Mehmet Mestçi’yle Pera Müzesi’nde gerçekleştirilen Küçük Gece Müziği dinletilerinde tanıştım. Orada da oldukça güzel konserlerin altında imzalası var. Bir müzenin içerisinde klasik müzik dinlemek binlerce kişilik bir salonda izlemekten çok daha doyurucu olsa gerek. Mestçi yüksek bütçeli herhangi bir kurum altında olmadan bu tarz projelere imza atıyor. Bunun sonuncusu da Opus Amadeus Oda Müziği Festivali. Türkiye’de bir oda müziği festivali yapıldığını, bu festivale dünyanın önemli orkestralarından solistlerin getirildiğini, Türkiye’deki genç ve başarılı müzisyenlerin de bu etkinlik altında buluşmaları beni ayrıca mutlu edenlerden… Bu bakımdan Mestçi’yi bir klasik müzik sever olarak kutluyorum. 11 Nisan'a kadar Fulya Sanat ve St. Antuan Kilisesi’nde konserlere imza atacak olan festivalin sanat yönetmeni Mestçi’den şöyle dinledik…

-Opus Amadeus Oda Müziği Festivali nasıl bir festival?

Çiçeği burnunda bir festival olarak çok zengin, farklı programlara önem veren ve ilklere imza atan bir anlayışla 2012’de düzenlenmeye başladı. Ancak organize ettiğimiz klasik müzik  festivallerinin evveli de var. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti ana sponsorluğunda 2010 ‘da düzenlenen Chopin  Piyano Haftaları ve 2011’de düzenlediğimiz Liszt Piyano Haftaları ülkemizdeki en uzun piyano festivalleri olarak büyük ilgi gördü. Ancak Opus Amadeus  artık sadece  piyanoya adanmış bir festival değil, tüm enstrümanların temsil edildiği geniş repertuvarlı bir oda müziği festivali. Son derece dinamik ve aşk dolu.

- Böyle bir 'oda müziği festivali' düzenleme fikri nasıl çıktı?

Bana bu fikri Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası Genel Sanat Yönetmeni Murat Katoğlu verdi. Daha evvelden gerçekleştirdiğimiz Chopin ve Liszt Piyano Fesivallerinden sonra artık sıra aslında oda müziğine gelmişti. Sayın Katoğlu bunu  zamanında hissetti. Ben de Franz Liszt Akademisi’nde devam eden öğrencilik yıllarımda Budapeşte’deki yüzlerce oda müziği konserini hayranlıkla takip ettiğimden bu senelere yayılan birikimin başdöndürücü enerjisiyle Opus Amadeus Oda Müziği Festivali’ni düzenlemeye başladım.

- Bu yıl 3’üncüsü gerçekleştirilecek. Aslında büyüme döneminde diyebiliriz. İlk yılla bu yıl arasında festivali nerede görüyorsunuz? Hem program hem seyirci ilgisi bakımından? Son zamanlarda klasik müziğe ilgi arttı gibi...

İlk yıl ile bu yıl arasında aslında tema, içerik ya da sanatsal kalite açısından hiçbir fark yok. Ancak bu seneki festivali farklı bir noktaya taşıyan dünyanın en iyi orkestrası olan Berlin Filarmoni’nin sanatçılarının değerli piyanistimiz Özgür Aydın ile Opus Amadeus Festivali’ne katılmayı kabul etmeleridir. Bu benim için büyük bir sürpriz ve onur oldu.

- Amacı nedir peki bu festivalin?

Oda müziğinin büyüsünü, tılsımlı armonilerini, birbirinden güzel renklerini  ve melodilerini çok güzel konser mekânlarında ve sıcacık bir oda müziği ortamında değerli dinleyicilerle paylaşmak ve onları konserler  boyunca başka dünyalara sürüklemek en büyük amacımızdır.

- Mekân konusunda St. Antuan Kilisesi de var. İstiklal Caddesi’nde olması da oradaki konserlere katılımı artırıyor sanırım. Orada hangi etkinlikler olacak? 

 31 Mart'ta Romain Leleu ve Ghislain Leroy trompet-org resitali, 9 Nisan'da Collegium Musicum Den Haag ve 11 Nisan akşamı festival kapanış konserimiz olan Aura Musicale Topluluğu ve ünlü Avusturyalı bas Wolfgang Bankl konseri Beyoğlu Saint Antoine     Kilisesi'nde gerçekleşecek festival konserlerimiz olacaklar.


Çağlar arasında keyifli yolculuk

- Bu yıl klasik müzik severleri neler bekliyor? Festivalde neler var?

9 Mart’ta CSO Cello Quartet’in konseri var. Klasik müzik dışında başka müzik türlerini de içeren programıyla dikkat çeken bu topluluk; Bach’tan Beatles’a Duke Ellington’dan Şostakoviç’e çağlar ve türler arasında keyifli bir seyahate çıkaracak dinleyicileri. 16 Mart’ta arp sanatçısı Çağatay Akyol ve Ankara Filarmoni Orkestrası solistleri sahne alacak. Geçen yıl festival dinleyicilerini büyüleyen, arpın başrolde olduğu bir topluluğun Türkiye’de başka bir örneği yok. İtalya’nın başarılı topluluklarından Quintetto Bottesini, 27 Mart’ta vereceği konserde dünya çapında alkışlansa da ülkemizde ne yazık ki az çalınan Avusturyalı geç klasik-erken romantik dönem bestecisi Hummel’in önemli eserlerinden “Piyano’lu Beşli”sini seslendirecek. Hollanda’nın sevilen genç Barok topluluklarından Collegium Musicum Den Haag, 9 Nisan’da Beyoğlu Sent Antuan Kilisesi’nde. Festivalin kapanış konseri 11 Nisan’da Avrupa’nın en iyi Barok topluluklarından, pek çok başarılı CD kaydına imza atmış, Budapeşte kökenli Aura Musicale Topluluğu, Avusturya’nın en iyi baslarından Wolfgang Bankl ile Bach ile Handel’in kantatlarını, Biber, Purcell ve Vivaldi’nin eserlerini seslendirecek. 

http://www.aksam.com.tr/yasam/kultursanat/son-derece-dinamik-ve-ask-dolu/haber-289069
Seray ŞAHİNLER / seray.sahinler@aksam.com.tr


Mehmet Mestçi'ye teşekkürler..