İnsanın kendiyle baş başa kalıp, zihnini ve yüreğini
harekete geçirdiği havalar, soğuk, yağmurlu, fırtınalı, karlı havalardır..Genelde.. İnsan daha fazla yazmak, daha fazla uyumak,daha keyifli kahve içmek ve kitap
okumak ister. Herşeyi sindirerek yapmak ister. Dışarıdan gelen yağmur sesleri, rüzgar fısıltıları, hatta bazen derin bir sessizliğe bürünerek size bembeyaz bir
dünya sunan kar taneleri bile yaptığınız her şeyde zevk almanıza başlı başına
nedendir.
Bu girizgahtan sonra, dün izlediğim oyun hakkında kendi
halimde bir şeyler yazacağım. 3 yıl öncesine kadar takip ettiğim Trabzon Devlet
Tiyatrosu’nun “Ben Feuerbach” adlı oyunu turneye geldi. İstanbul seyircisiyle buluşan oyun kelimenin tam anlamıyla herkesi büyüledi.
Bunda kuşkusuz ki konunun ve güçlü metnin yanında sahnede
harikalar yaratan, insana nefes almayı dahi unutturduğu Hakan Meriçlilerin
büyük büyük katkısı var.
Konu kısaca şöyle: Akıl hastanesinde yattıktan sonra sahneye geri dönen,
perdenin önünde, ışığın altında o atmosferi tekrar yaşayan Feuerbach bir
tiyatronun oyuncu seçmelerine katılıp rolü almaya uğraşır. Çünkü bu onun son
şansıdır. İşte tam da bu noktada başlıyor her şey. İnişli çıkışlı ruh hali,
derinlemesine psikolojik analiz gerektiren durumu… Herşey seyirciyi sahneye bağlıyor.. Muhteşem, ama muhteşem, olağanüstü bir sanat
Meriçlilerin icra ettiği.. Etkilenmemek elde değil..
İnsan, sadece sanatta bencil değil. Muhteşem bir sanata
tanık oluyorsanız her insanın mutlaka görmesini, aynı hislere ya da farklılarına kapılmasını o kadar çok istiyorsunuz ki.. tam da bu yüzden keşke bu oyun,
benzeri oyunlar Türkiye’nin her yerinde sahnelenebilse. Merkezde ulaştığı
insanlardan daha fazlasına o anları tanık edebilse..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder