Her hafta 2 oyuna giden ve en son oyununu 3 hafta önce
izlemiş birisi olarak mutsuzluğumun nedenini bugün anladım J
Uzun zamandır merakla beklediğim, 2 kere bilet ayarlayıp iş
dolayısıyla gidemediğim “Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye” adlı oyunu bugün Fatih
Reşat Nuri Sahnesi’nde izleme imkanına sahip oldum. Büyük usta Savaş Dinçel’in
oyunlaştırdığı ve yıllarca sahnelediği bu eser edebiyatımızın büyük
çınarlarından Sait Faik’in öykülerinden oluşuyor. Oyun 2008'den beri de Naşit Özcan
tarafından sahneleniyor.
Tiyatro her şeyiyle birlikte insanı mutluluğun en üst
noktalarına çıkaran bir sanat. Fakat bu oyunda sanki bu mutluluğu daha
yoğun hissediyorsunuz. Büyük bir Sait Faik ve Orhan Veli hayranı olan ben için ise iki kat daha fazla mutluluk.. İki perde boyunca “Hayır, salondan çıkıp 2013’e
geri dönmek istemiyorum “ diye düşündüm sürekli J
Sait Faik bizleri Burgazada’da karşılıyor, sonrasında
sırayla Beyoğlu, Karaköy, Taksim Parkı hepsinde gezintiye çıkarıyor.. O her an içinde bulunduğu yazma hissi ile sizi
sürüklüyor.. O kadar mutlu oluyorsunuz ki herhangi bir tarifi yok.. Benim için
en güzel kısım ise rakı masası başında Orhan Veli ile konuşmasıydı..
Oyunun ilginç kısımlarından
birisi de Özcan’ın “hişşştt” diyerek bunu bütün seyircilere tekrarlatması oldu.. Ve ekledi;
"Nereden gelirse gelsin, dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, otta, böcekten, çiçekten.. Gelsin de nereden gelirse gelsin.. Bir hişt sesi gelmedi mi fena! Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları. Hişşt, hiişşt!
İlk perdedeki son zamanlarda anlamsızca bir tartışma konusu haline getirilen “Şeker Portakalı” göndermesini de atlamamak
gerek.. Salonda alkış kopardı.. Tiyatronun ne demek olduğunu hatırlattı..
Tabi oyun boyunca Naşit Özcan’ın performansını göz ardı
etmek yanlış olur.. Tamamen Sait Faik’in ruhuna bürünmüş.. Fakat zaman zaman
oyundan bağımsız seyirci ile diyalog kurduğu da oldu. Bu durum sanırım o dönemden ve
oyundan kopmak istemeyen ben için pek iyi olmadı, ama o kadar usta bir oyuncu
ki, sizi hemen oyunun içine geri çekiyor.
Sait Faik'in en sevdiğim hikayesi Havuz Başı.. Her an Beyazıt'a gidip Havuz Başı'na da gönderme yapacak diye bekledim..
Hemen hemen benzer bir oyun da “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi” idi..
Ziya Osman Saba’nın hayatını adeta nutkumuz tutularak izlemiştik.. Orada da metin, oyun, müzikler ve
Uğur Arda Aydın tek perdede bizleri alıp götürmüştü..“Ha üç gün önce, ha beş gün sonra.. Saati çalınca, gelince
sıra, nasıl yaşadıysa nasıl habersiz nasıl öldüyse bu insan”.. “Hüznün yarısı
cebimde” sesleri 1 yıldır hala yankılanıyor kulaklarda..
Oyun için “Sait Faik, Savaş Dinçel, Orhan Veli, Dostoyevski,
Naşit Özcan.. Bu isimlerin geçtiği bir oyunda ne beklersin ki.. İşte o kadar
iyi oyun” diye bir yorum yapılmış.. Uzun
lafın kısası da bu olsa gerek J
Gidiniz.. Huzur dolacaksınız..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder