14 Nisan 2014 Pazartesi

Her şey öykü için!




Fadime Uslu, son dönemlerin başarılı öykücülerinden. Aynı zamanda bir öğretmen. Aynı zamanda 2011 Yunus Nadi Öykü Ödülü'nün sahibi... Bu özellikleri sıralamakla uzar gider. 20 öyküsünün yer aldığı son kitabı 'Yaz Korkuları' Can Yayınları tarafından yayımlandı. Kitaptaki öyküleri anlamak için biraz zihninizi kurcalamak gerekecek evet.Kendisine sordum, yanıtladı. Bence en güzel kısmı da, 'Gündemden düştüğü zamanlar oldu ama öykü hala çok güçlü' cümlesi oldu. Bu topraklarda binlerce yıldır edebiyat yapılmamış, dünya edebiyatının en eşsiz örnekleri verilmemiş gibi estirilen bir havada, 2014 yılında genç bir yazar öykü türünden eserler vermeye devam ediyor. Takdir edilesi.

Fadime Uslu ilk öyküsünü öğrenciyken yazdı. Fakat bu gizli bir tanışıklıktı. Çevresindeki kimse bunu bilmiyordu. Bu gizli ilişki 10 yıl boyunca devam etti. 2007’de Sözcükler Dergisi’nde öyküsü yayımlanmadan önce kitap eklerinde öykü incelemeleri yayımlanmaya başladı. Böylece okur Uslu’yu daha yakından tanımaya başladı. 2010’da 'Büyük Kızlar Ağlamaz' adlı ilk kitabı yayımlandı. 2011’de 'Gölgede Yaşamak' başlığı altında bir araya getirdiği öykü dosyası Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne layık görüldü. Uslu şimdi yeniden karşım

*Öykü türünde eserler yükselişte. Bu türde eser verenler de beğeni topluyor. Siz de bu isimlerden birisiniz. Bunu neye bağlıyorsunuz? Hayatın yoğunluğu arasında, romanın karşısında bir kaçış mı oldu öykü?

Bu bir kaçışsa en iyi sığınma yerine hoş geldiniz, diyorum. Çünkü öykü parçalanmış zamanın, anlamın, anlam arayışının en iyi ifade yolu bence. Kuşağım öykücülerinin eserlerini yakından takip ediyorum. Çok çeşitli, yaratıcılığıyla zengin, geçmişin birikiminden yararlanan, bu birikimi şimdiki zamanın algı atmosferinde özgünlüğü elden bırakmadan yeniden biçimleyen öyküler yazılıyor. Öykü hep yazılıyordu, gündemden düştüğü dönemler oldu ama kesinlikle gücünü yitirmedi. Ellili, altmışlı yılların bereketi unutmamalı. Öykü şimdi yeniden yükseliş dönemini yaşıyor. Romana karşı değil, kendi değerleri üzerinde gelişen bir yükseliş bu.

*Yaz Korkuları yayımlandı. Kitapta hem günlük hayat ve bizden bir şeyler hem de psikolojik anlatımlar yer alıyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz öykülerinizi? 

Önce konu belirleyeyim, sonra o konuyu aydınlatacak araçları bulayım diye plan yapmıyorum. Yaşadığım, gözlemlediğim, tanık olduğum durumlar öykülerimin kaynağı. Konuları, metnin yapısını, özündeki çekirdeğin nasıl gelişeceğini belirleyen tek etken de dil. Yaz Korkuları’nın içeriğine değiniyorsunuz. Bu kitaptaki öyküleri yazarken şöyle bir meselem vardı: Modernizim görüntü aracılığıyla çeşitli biçimlerle bizi oyalıyor. Tüketmeye, daha çok kazanmaya, daha fazla güç elde etmeye ikna ediyor bizi. Televizyonu, interneti, basının araçlarını kullanırken, daha iyi görünmek, daha çok konfor elde etmek için sistemin tüketim kanallarına bağlıyor. Gönüllü kölelere dönüşüyoruz. Doğaldan uzaklaştıkça doğaya daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Yapay olanla doğallığın çatışmasını farkında olmadan yaşıyoruz. İlişkilerin içinin boşalması da bu gerilimin sonucu değil mi? İnsanın kendini tanımasının önünde çok büyük engeller var. İçini kemiren, bir türlü ele geçirip dışarı atamadığı kurdu var. Tüm bu engelleri yaşayan, aşmak için mücadele eden kişilerin hikâyelerine kulak kesildiğimde Yaz Korkuları büyük ölçüde şekillenmişti.

*Öykü daha farklı bir süreci beraberinde getiriyor. Romancı yazdıkça yazabilirken öykücü bunu yapmamak zorunda. Siz bunu nasıl başarıyorsunuz? Nelerden besleniyorsunuz? 

Hayatın içine saklanmış hikâyelerden, söylenmiş sözlerden ya da sözcüklere dökülmemiş davranışlardan, hayallerden, rüyalardan; yani yaşamımızı etkileyen, yöneten, baskılayan durumlarla onların altında yatan, dışarıdan görünmeyen buzdağından besleniyorum. Yalın ve yoğun anlatımın çaresini silgide buluyorum.

*2011’de Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü almıştınız. O günden bugüne yazım sürecinizi değiştiren, farklılaştıran ya da geliştiren şeyler oldu mu?

İlk öykü kitabım 2010’da yayımlanmıştı. Büyük Kızlar Ağlamaz adını verdiğim bu kitaptan sonra Gölgede Yaşamak başlığı altında bir araya getirdiğim öykü dosyası Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne değer görüldü. Onun ödülle onaylanması elbette cesaret verdi bana. Yazım sürecim ise değişmedi. Ödül almadan önce de öykünün yanı sıra çocuk kitapları ve kitaplar üzerine inceleme yazıları yazıyordum. Beslendiği kaynakları, kurguları farklı olsa da bu alanların kendi dinamiklerinin birbirlerini etkileyip geliştirdiklerini hissediyorum. Öteki türler gibi, öykünün uçsuz bucaksız sınırsız bir evreni var. Her biri biricik olan öykünün yapısına en uygun dili; dilin iç ahengini, müziğini bulmak için arayışlarım devam ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder