3 Nisan 2014 Perşembe

Saltanatın enteresan bilinçaltı


Bilenler çoğunlukta mı bilmiyorum fakat ben ilk kez duydum. Tarih Vakfı Yayınları’ndan bir e-mail geldi. Sultan III.Murad’ın Rüya Mektupları’nın Kitabü-l Menamat adıyla yayımlandığı yazıyordu. Rüya, padişah, mektup vs. hepsinin cazibesiyle birlikte konuyla ilgili bir haber hazırladım. Sonrasında kitap elime ulaştı  fakat orijinal haliyle yer alan mektuplardan pek fazla bir şey anlamadım. Yalnız kitabın ilk sayfalarında yine Sultan III.Murad’la ilgili ilginç anekdotlar yer alıyordu. Merak ya bu, duramadım. Kitabı hazırlayan Özgen Felek’e ulaştım. Felek ABD’de yaşıyor. Bu mektuplarla ilgili Stanford Üniversitesi’nde çalışmalar yapmış. Eylül ayından beri de Boston ve New York Üniversiteleri’nde akademik çalışmalarını sürdürüyor. Mail trafiğiyle bir röportaj yaptık. Hem konu hem Özgen Hanım’ın verdiği pozitif enerji sonucu ortaya karışık güzel bir şeyler çıktı.

Hikaye şöyle başlıyor. III.Murad henüz şehzadeyken bir rüya görüyor ve tabir ettirmek için alimlere gidiyor. Hiçbiri rüya tabir edemeyince musahibi Raziye Kadın Şeyh Şüca Dede’ye ulaşıyor. Şüca Dede de Şehzade Murad’â yakında tahta çıkacağını müjdeliyor. Bundan sonrasında da Sultan III.Murad Şeyh Şüca Dede’ye manen bağlanıyor.

Tabii ki rüyaların ardı arkası kesilmiyor. Belki de saltanat kendisine sunduğu sınırsız güçle kimi zaman kendisini Allah ve Hz. Peygamber olarak görüyor, kimi zaman da anlam veremediği garip yaratıklar rüyalarını başrolünde oluyor. Hatta öyle anlar oluyor ki rüyasında gördü diye devlet üzerinde askeri ve siyasi yeni kararlar alıyor. Benim için çok enteresan bilgiler oldu bunlar. Arka planını da Özgen Felek anlatsın;


*Sultan III. Murad’ın rüya serüveni, bununla birlikte Şeyh Şüca Efendi’yle teması nasıl ve ne zaman başlıyor?

Tarihçi Mustafa Ali’den öğrendiğimiz kadarıyla Sultan Murad’ın Şeyh Şüca Efendi’yle tanışması şehzadeliği sırasında başlıyor. Mustafa Ali’nin bize anlattığına göre, Sultan Murad Manisa’da şehzadeyken tuhaf bir rüya görmüş ve rüyasını tabir ettirmek için alim ve salih zatlara göndermiş. Fakat hiç biri rüyayı tabir edememişler. Nihayetinde, şehzadenin musahibi Raziye Kadın rüyayı civarda bağbanlık yaparak geçimini sağlayan Şüca Dede’ye götürmüş. Şüca Dede, rüyayı Şehzade Murad’ın pek yakında tahta çıkacağı şeklinde tabir etmiş.  Bu tabirden kısa bir süre sonra babası Sultan II. Selim’in vefatıyla tahta çıkmak üzere payitahta çağrılınca, Şehzade Murad hakiki bir Hak dostu olduğuna kanaat getirdiği Şüca Dede’ye intisap etmiş ve o günden sonra mektuplar halinde rüyalarını şeyhine göndermeye başlamış.

*Neler yazmış bu mektuplarda? Sadece gördüğü rüyaları gönderip Şüca Efendi’den yorumlamasını mı istemiş?

Her ne kadar mektuplar rastgele bir araya getirilmiş gibi görünse de, metin içindeki dinamikleri daha net bir şekilde ortaya koyabilmek için mektupları “Mistik Tecrübelere Dair Mektuplar”  ve “Tezkereler”  olarak iki ana kategoride incelemek mümkün. Rüyalar, “Mistik Tecrübelere Dair Mektuplar” kategorisi içinde yer alırlar ve rüyaları içeren mektupların sonunda Sultan Murad rüyanın tabirini rica eder. Tezkere başlığı altında etiketlenmiş mektuplarda ise Safevîlerle olan savaşlardan, şahsî korkularına, endişelerine, saraydaki kavgalara, kıskançlıklara, hatta müsahibi Raziye Hatun’un ailevî sorunlarına kadar hemen hemen her konuda Şüca Dede’ye yazdığını görüyoruz. Bu nedenle “Tezkereler”  bizim o döneme ait tarih çalışmalarımız için oldukça kıymetli.

*Nasıl rüyalar görmüş?

Daha çok Sultan Murad’ın seçilmiş bir sultan ve veli olarak misyonunu vurgulayan rüyalar olduğunu söylemek mümkün. Pek çok rüyada Hz. Peygamber’i, Hz. Ali’yi ve diğer halifeleri, Hz. Fatıma’yı, Hızır Aleyhisselam’ı, Zunnun-ı Mısri gibi tasavvuf büyüklerini görüyoruz. Öyle ki kimi rüyalarda nihayetinde şeklen Hz. Muhammed’e ve Hz. Ali’ye dönüşür. Ayrıca rüyalarında bir veli gibi kerametler gösterir, Peygamber’in miracında olduğu gibi, Cebrail aleyhisselam ile birlikte semaya çekilir, kendisine cennet ve cehennem gösterilir. Bunlara ilaveten acayip yaratıklar da yer alır.  Mesela güzel yüzlü, başı insan başına benzer, kulakları yerinde iki kanadı olan fakat gövdesi olmayan bir kuş var rüya mektuplarının birinde. Benzer şekilde, başka bir rüyada da ceviz küçüklüğünde, yeşil renkli, kaşları ve gözleri siyah, su dolu bir çanak içinde tuhaf bir insan başı geçiyor..

*Devlet işleri ile ilgili bir rüya var mı?

Devlet işleri ile ilgili ilginç rüyaları var, ama pek çok rüya devlet işleri ile ilgili değil. En azından zahirde.. Fakat bazı rüyalarında kendisini güvende hissetmediğini ve bir suikaste kurban gitme korkusu yaşadığını görmek dahi mümkün. Mesela rüyalardan birinde kendisini Divan’da, yanında Paşa ve defterdarları ile birlikte otururken görür. Bir süre sonra defterdar kalkar ve Sultan Murad’ın boġazına bir bıçaḳ çalar, boğazından üç damla kan damlar. Şeyhine bu rüyadan dolayı hayli huzursuz olduğunu anlatır.

*Size en ilginç gelen rüyası neydi? 

Metindeki rüyaların hepsi kendi içinde oldukça  ilginç, fakat bana en ilginç gelen şu rüya oldu: Rüyada dedesi Kanuni Sultan Süleyman ile giderlerken gayipten bir nida gelir ve Acem illerinin Sultan Murad’a verildiği müjdelenir. Sultan Murad’ın uzun bir barış döneminin ardından Safeviler üzerine yeniden seferler başlattığını biliyoruz. Onun askeri ve siyasi kararları üzerinde rüyalarının muhtemel etkilerini göstermesi açısından bu rüya anlatısının oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.

*Mistik tecrübeleri deniliyor. Nedir bunlar?

Mistik tecrübelere dair mektuplar Sultan’ın manevi alemde müşahede ettiği halleri, İlahi kaynaklı nida ve hitapları nakleder.  Bunların her biri metin boyunca vakıa, zuhur, müşahede, hayal, hitab, nida, ilham, hal, tecelli gibi farklı altbaşlıklar altında verilmiş. Pek çok ilham, nida ve hitap metninde Allah’tan geldiği iddia edilen “Ben insan olaydım, sen olurdum,” “… Sen bensin ve ben senim; aramızda fark yoktur” veya “Senden ve benden başka ilah yoktur...” şeklinde oldukça çarpıcı ifadeler dikkat çeker. Bunlar da aynen rüyalar gibi, Murad’ın özel olarak seçilmiş bir sultan olduğunu vurgulamak üzere seçilmiş anlatılardır.

*Mektuplar ne zaman ve nasıl Kitabü’l Menamat adı altında bir araya getirilmiş?

Metnin sonunda yazma eserin Hicri 1001 yani 1592/3  tarihinde Mirahur Nuh Ağa tarafından tamamlandığı notu düşülmüş. Sultan Murad, bir mektupta Şüca Dede’ye mektuplarını başkalarına okuduğu için sitem ediyor ve bundan duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Bu durumda, Sultan henüz hayattayken onun şahsi mektuplarının derlenip bir yazma eserde toplanması Sultan’ın gazabını çekeceği için kendisinden izinsiz derlendiklerini düşünmek biraz zor. Kanaatimce Şüca Dede henüz hayattayken veya vefat ettikten hemen sonra, Sultan şeyhine gönderdiği mektupları geri aldı ve muhtemelen seçtiklerini istinsah etmesi için Nuh Ağa’yı görevlendirdi.

*Hicri 1001 tarihinde derlenmiş dediniz. Bu tarihin özel bir anlamı var mı?

Aslında evet. Hicri 1001 senesi, birinci İslami milenyumun sonu ve ikinci milenyumun başına tekabül ediyor. Bu nedenle İslam coğrafyasının çeşitli bölgelerinde, bazı gruplar içinde bir Mehdi beklentisi olduğunu biliyoruz. Bu yönüyle 1001 tarihi oldukça anlamlı. Yakından incelendiğinde bazı mektupların içeriğinde Sultan Murad’ın beklenen Mehdi olduğunun ima edildiğine dair işaretler bulmak mümkün. Açıkça  “Ben Mehdi’yim” demiyor tabii ki. Ama pek çok rüya, ilham, nida ve hitaptaki remizler ve semboller onun “Mehdi” olduğunu ima ediyor. İslam tarihi boyunca kendi rüyalarını veya bir takım hadisleri kullanarak Mehdi olduğunu ima edenler her zaman oldu. Hatta bugün bile benzer örnekler var biliyorsunuz; ama hiç kimse çıkıp da açık açık ben Mehdi’yim demiyor. Ya da diyemiyor…

*Mektuplar için ‘Sultan’a ait olduğu iddia edilen’ diye bir ifade yer alıyor. Tüm bunların gerçekliğinden ne kadar eminiz? Siz hangi tarihi kaynaklardan ulaştınız bu bilgilere?

“Sultan’a ait olduğu iddia edilen” derken şunu vurgulamak istiyorum. Nuh Ağa yazmanın giriş kısmında bunların Sultan Murad’ın Şüca Dede’ye gönderdiği mektuplar olduğunu iddia ediyor, fakat bu mektuplar Sultan III. Murad’ın kendi kaleminden çıkan orijinal mektuplar değil. Fakat dediğim gibi, Sultan’ın şahsi mektuplarının ondan izinsiz bir araya getirildiğini, süslenip ciltlendiğini düşünmek zor bir ihtimal. Murad dönemi ile ilgili en önemli kaynaklarımızdan tarihçi Gelibolulu Mustafa Ali, Sultan Murad’ın Şüca Dede’ye bu tür mektuplar gönderdiğini duyduğunu haber verir. Anlaşılan o ki böyle bir bilgi halihazırda ortada dolaşıyormuş. Metin Osmanlı Türkçesiyle yazılmış olmakla birlikte Ilahi kaynaklı olduğu iddia edilen pek çok Arapça ilham, nida ve hitap da içeriyor. Bu Arapca kısımların Türkçe tercümesini dipnotlarda verdik. Hem Türkçe hem de Arapça kısımda bugün için standart kabul edilen imladan sapmaları, farklı yazımları aynen muhafaza ettik, olması beklenen yazımları ise bir öneri olarak dipnotlarda belirttik. Yani metnin imlasını standartlaştırma veya düzeltme yoluna gitmedik. Bu nedenle aynı kelimenin birden fazla yazımlarını görebilirsiniz.  Ayrıca okuyucunun ve araştırmacıların işini kolaylaştırmak için her bir mektuba bir numara verdik. Bu numaralama sistemine göre Kitabü’l-Menamat 1858 mektup içerir.

*Bir de kitapta mektuplarda geçenler gerçek haliyle yer alıyor. Bu okumayı ve anlamayı biraz zorlaştırıyor…

Evet, mektupları sadeleştirme yoluna gitmedik. Mektuplar açık, net ve samimi bir dille yazılmış. Haklısınız, çevriyazı alfabesine alışık olmayan okuyucular için ilk bir kaç sayfada biraz sıkıntılı görülebilir. Ama okumaya başlayınca gözünüzün kısa sürede alıştığını farkedeceksiniz. Metin üzerinde ilk çalışmaya başladığımda çevriyazı kullanıp kullanmakta ben de tereddüt etmiştim. Ama çevriyazı alfabesi kullanmanın özellikle bunun gibi tek kopyası olan metinlerde gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu mektuplar dil çalışmaları için oldukça kıymetli bir kaynak. Eğer metni sadeleştirirsek veya Latin alfabesine aynen aktarsaydık metnin zenginlikleri ve pek çok özelliği kaybolacaktı.

http://www.aksam.com.tr/yasam/kultursanat/sultanin-bilincaltinda-neler-varmis-neler/haber-296636




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder